Mustafa Kemal Paşa, tam 100 yıl önce 28 Ekim 1923 Pazar günü akşam Çankaya’daki evinde arkadaşlarına “yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” demişti. Cumhuriyetin ilanına giden bu son 5 günün detaylarını aşağıda sizler için derledik. Keyifli okumalar…
23 Ekim 1923, Mecliste Kriz
23 Ekim Salı günü ordu müfettişliğine atanan Ali Fuat Paşa meclis ikinci Başkanlığı görevinden istifa etti Böylece meclis başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın hemen altındaki koltuk boşalmış oluyordu ertesi gün her nasılsa Mustafa Kemal Paşa’nın hem başbakanı hem İçişleri Bakanı olan Fethi Bey de iki görevi birden yürütmenin zor olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’ndan çekildi en kritik bakanlıklardan biri sahipsiz kaldı. Böylece hiç yoktan bir kriz doğmuş oldu. Anayasaya göre bu iki koltuğa da atama yapma yetkisi meclisteydi.
25 Ekim 1923, Krizin Fırsata Dönüştürülmesi
25 Ekim Perşembe günü Halk Partisi grubu boşalan yerlere gösterilecek adayların seçimini yaptı. İlginç bir şekilde ne Mustafa Kemal Paşa ne Başbakan Fethi Bey çok önemli bu iki makam için aday göstermeyip grubu serbest bıraktılar. Gruptaki sandıktan iki sürpriz isim çıktı; İçişleri Bakanlığı için Sabit Bey, meclis ikinci Başkanlığı içinde Lozan’dan beri küskün olan Rauf Bey.
Gazi’nin hiç hoşlanmadığı iki isim şimdi yönetimdeydi kimilerine göre Mustafa Kemal, Rauf Bey’i özellikle seçtirerek yaklaşan tehlikeyi yakın çalışma arkadaşlarına özellikle de Fethi Bey’e göstermek istemiş devrimler durursa senin koltuğunda gider mesajını vermişti. Kimilerine göre ise meclisin kendisiyle inatlaşmasını bahane ederek kafasındaki daha cesur adımların zeminini hazırlayacaktı.
Mustafa Kemal, yıllar sonra bu anı “İtiraf etmeliyim ki münasip bir zamanı gelmesini beklediğim bir düşüncenin uygulama anının geldiğine hükmetmiştim” diye tarif edecekti.
26 Ekim 1923, Çankaya Köşkü, Taktik Toplantısı
26 Ekim Cuma, O gece Mustafa Kemal Paşa kabineyi Çankaya Köşkü’nde topladı uzun süren bir toplantıda bakanlık ve muhaliflerin oyunu bozmak için planladığı karşı taarruzu açıkladı hepsi birden istifa edeceklerdi meclis onları yeniden görevlendirilirse de görev kabul etmeyeceklerdi. Sonu cumhuriyete varacak bir taktik savaşın ikinci adımıydı bu hamle.
27 Ekim 1923, Plan Devrede
27 Ekim Cumartesi, mecliste Gazi’nin başkanlığında toplanan parti grubunda Fethi Bey hükümetin istifasını açıkladı. Asıl planı bilmeyen grup şaşırdı! Niye durduk yerde bir hükümet krizi yaratılıyordu ki? Fethi Bey bu soruyu daha kuvvetli bir hükümet oluşmasına ortam hazırlamak için diye yanıtladı. Gazi’nin bu krizden bir Cumhuriyet çıkaracağını o bile bilmiyordu. Yeni Bakanlar Kurulu’nun 29 Ekim Pazartesi günü seçileceği duyuruldu. Kıyametin kopacağı gün o gündü.
28 Ekim 1923, Efendiler Yarın Cumhuriyeti İlan Edeceğiz!
28 Ekim Pazar, O günkü Vatan gazetesi istifa eden bakanlar kurulu üyelerinin fotoğraflarıyla çıktı ülke resmen hükümetsizdir. Meclis o Pazar’ı krize çare arayarak geçirdi. Tatil olmasına rağmen meclisin odalarında kulislerde evlerde gece yarısına kadar listeler hazırlandı. Adaylar değerlendirildi teklifler yapıldı ama nafile. Mustafa Kemal’e yakın isimler teklifi reddediyor muhalifler çekiliyor bir türlü güçlü hükümet listesi çıkmıyordu. Herkes rejimin geleceğinden kaygılanmaya başlamıştı.
Muhaliflere gelince Rauf Bey, Dr Adnan, Refet Paşa o sabah Haydarpaşa istasyonunda Ankara’dan İstanbul’a gelen Ali Fuat Paşa’yı karşılıyorlardı. Millî mücadelenin dört lideri istasyondan Doğruca Refet Paşa’nın Kalamış’taki köşküne gittiler. O akşam sarayda halife Abdülmecid Efendi ile yemek yediler. Aynı saatlerde Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz diyordu!
Mustafa Kemal Paşa’nın meclis mesaisi uzun sürmüştü. Geç saatlerde Ulustaki meclis binasından çıkıp Çankaya’ya gidecekken, Sinop Milletvekili Kemalettin Sami ve Ardahan Milletvekili Halit Paşaların kendisini beklediklerini gördü ve onları eve yemeğe davet etti. Kazım Paşa, İsmet Paşa, Fethi Bey, Afyon Milletvekili Ruşen Eşref Bey, Rize Milletvekili Fuat Bey, Kemalettin Sami Paşa ve Halit Paşa de davetliler arasındaydı.
Fakat bu ev hangi ev dersek burada bir sürpriz var. Bizim bildiğimiz Çankaya bağ evinde değiller. Evet aynı yerdeler yani daha doğrusu aynı bahçenin içinde küçük bir yaver köşkü gibi kullanılmış cumhurbaşkanlığı köşkü içinde küçük bir evin içine sığınmış durumdalar. Neden derseniz Çankaya köşkü çok küçük geliyor onun içinde Latife Hanım ve Mustafa Kemal Paşa anlaşmışlar ve Çankaya köşkünde bir inşaat başlamış. Gelenler tek katlı küçük evin yarısı salon yarısı yemek odası olarak kullanılan girişinde toplanıyorlar. Toplantının en önemli anı Mustafa Kemal Paşa’nın yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz demesiydi.
Daha sonra ertesi gün uygulanacak planın ayrıntıları konuşuldu. Mustafa Kemal sabahki parti grup toplantısında katılmayacak diğerleri de hükümet krizinin devam etmesini sağlayacaklardı. Sorun çözülemeyince Mustafa Kemal toplantıya davet edilecek oda Cumhuriyet’in ilanı için gerekli yasal değişiklikleri meclise sunacaktı. İş bölümü yapıldıktan sonra İsmet Paşa dışındaki konuklar Çankaya’dan ayrıldı.
Ertesi gün Halk Fırkasına götürmek üzere, İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Paşa Çankaya’daki evde anayasada yapılmasın istedikleri maddeleri formüle etmeye çalıştılar.
29 Ekim 1923, Bana bir saat izin verin krizi çözeyim…!
29 Ekim Pazartesi Saat 10:00, Halk Partisi grubu Fethi Bey başkanlığında toplandı gündemde hükümet krizi vardı söz alan milletvekilleri Mustafa Kemal Paşa’nın neden meclise gelip fikrin söylemediğini sordular. İşte bu aşamada önceki gece köşke yapılan plan uygulamaya kondu gece sofrada bulunanlardan Kemalettin Sami Paşa bir önerge verdi ve hükümet sorunu çözmek için genel başkanın görevlendirilmesini istedi. Paşa zaten bu çağrıyı bekliyordu.
“Ben o sırada Çankaya’da konusunda bulunuyordum önergenin kabul edilmesi üzerine toplantıya çağırıldım. Toplantı salonuna girer girmez doğru kürsüye çıktım baylar dedim bakanlar kurulu seçiminde görüş ayrılığına düşüldüğü anlaşılmıştır. Bana bir saat izin verin, bulacağım çözüm yolunu bilgilerinize sunarım.”
Saat 12:30, İşte şimdi en kritik bir saat başlıyordu ülkenin kaderinin değişeceği bir saat. Mustafa Kemal Paşa meclisteki odasında ikna turlarına başladı mecliste temsil edilen değişik grupların lideri sayılan milletvekilleriyle sıra ile görüşme trafiğine girdi. Onlara krizi çözecek basit önerisini söyledi anayasa değişikliği! Geceden hazırladığı altı maddelik teklif cebindeydi ve krizi çözecek sihirli formül ilk maddede yazılıydı. “Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir”
Bu madde ile başbakanı atama yetkisi meclisten alınarak cumhurbaşkanına verilecekti. Yani Mustafa Kemal Paşa meclis ordu ve partiden sonra hükümetinde iplerini eline alacaktı. Pazarlık başladı meclisteki milletvekillerinin bir kısmı halifeye yürekten bağlı muhafazakâr kişilerdi, cumhuriyetten çok cumhuriyetin dinsizlik getireceği ihtimalinden endişeliydiler Cumhuriyeti gavurluk sayıyorlardı. Onları rahatlatacak bir çözüm gerekiyordu o çözümde düşünülmüş ve ikinci maddede yazılmıştı. “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslam’dır.” Mustafa Kemal Paşa bu iki madde ile birincisini garantilemiş oluyordu yeterince güçlendiği an Devletin dini İslam’dır maddesini anayasadan söküp atacaktı.
Saat 13:30, bir saatlik süre dolunca Halk Partisi grubu yeniden toplandı ve Mustafa Kemal Paşa çözümünü açıklamak üzere çağırıldı. Salona yumuşak sessiz adımlarla girdi kendinden emin ve sakin görünüyordu artık yolun sonuna geldiğinin davayı kazandığının farkındaydı kürsüye çıktığı ve şunları söyledi.
Muhterem arkadaşlar heyet hücreleriniz bu müşkülün haline beni memuru kıldınız teklifi mazharı kabul olursa kuvvetli ve mütesanit bir hükümet teşkili kabil olacaktır teklifim şudur dedi”
Ve cebinden tasarı metnini çıkarıp okuması için kâtip koltuğunda oturan Ruşen Eşref Bey’e uzattı. Mustafa Kemal Paşa kürsüden inerken Ruşen Eşref ilk maddeyi okudu.
“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir Türkiye devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir!”
Ve yıllardır Mustafa Kemal’in zihninde yaşayan milli sır nihayet dile gelmişti. Gruba bomba düşmüş gibi oldu, milletvekilleri geçici krizi aşacak bir hükümet formülü beklerken bir rejim değişikliği önerisi ile karşılaşmışlardı. Bunu kabul ederlerse ipler meclisten Cumhurbaşkanın eline geçecekti. Cumhurbaşkanın kim olacağını ise istinasız herkes biliyordu.
Rauf Bey ve diğer muhalifler Ankara dışındaydılar. Mecliste Cumhuriyete karşı olanlarsa bu oldu bitti karşısında susmayı tercih ettiler. O yüzden grupta itirazlar zayıf kaldı. Çıkıp konuşan milletvekilleri genellikle ilk şaşkınlıklarını dile getiriyorlar ve süreci yavaşlatmaya çalışıyorlardı. En ön sırada oturan Mustafa Kemal Paşa ise konuşulanları birer birer not alıyordu. Tuttuğu bu notları dört yıl sonra nutukta yayınlayacaktı.
“Anayasanın değiştirilmesi ile bugünkü bunalım giderilemez. Biz şimdi bir başbakan seçelim anayasanın değiştirilmesini sonra düşünelim.” Sabit Bey- Erzincan Mebusu
“Bizim şimdiye değin görüşüldüğünü duyduğumuz anayasadan bir bilgimiz yoktur. Gerçi gazetelerde okuduk bu yeter mi? Onun için biz bunu sonraya bırakıp bunalımı görüşelim.” Vehbi Bey- Balıkesir Mebusu
Bu aşamada İsmet Paşa söz aldı ve itirazları yanıtlamaya girişti çizmelerini çoktan çıkarmıştı. O yüzden bir askerden ziyade bir diplomat gibi konuştu.
“Bütün dünya bizim burada bir hükümet biçimini konuştuğumuzu biliyor. Bu görüşmelerimizi bir sonuca bağlamak güçsüzlüğü ve düzensizliği sürdürmekten başka bir şey değildir. Avrupa diplomatları beni bu konuda uyardılar. Devletimizin başkanı yok şimdiki durumda başkanınız meclis başkanıdır. Demek ki siz ayrı bir Başkan bekliyorsunuz dediler. Avrupa düşüncesi işte budur. Oysa biz böyle düşünmüyoruz. Ulus egemenliğine ve alın yazısına kendisi el koymuştur. Öyleyse bunu bir yasayla belirtmekten niye çekiniyorsunuz.” İsmet Paşa -Malatya Mebusu
İsmet Paşa’nın bu konuşmasının ardından son sözü Abdurrahman Şeref Bey söyledi ve bir türlü dillendirilmeyen sihirli sözcüğü yüksek sesle haykırdı!
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir! Kime sorarsanız sorun bu Cumhuriyettir! Doğan çocuğun adı bu ama bu ad kimilerine hoş gelmezmiş varsın gelmesin.” Abdurrahman Şeref Bey- İstanbul Mebusu
Bu rest görüşmeleri uzatmak isteyen milletvekillerine cevaptı. Bu iş önemli biraz daha görüşelim diyenlere karşı hemen bir yeterlik önergesi verildi kabul edildi. Grup anayasa değişikliğini önce tümden sonra madde madde okuyup oyladı. Saatler 17:00’i geçerken son maddede oylandı ve kabul edildi. Şimdi sıra anayasa komisyonunda ve genel kuruldaydı. Parti grubunda kabul edilen anayasa değişiklik teklifi apar topar anayasa komisyonuna gönderildi. Yunus Nadi Bey başkanlığında toplanan komisyon bir saat içinde teklife bir gerekçe yazarak acilen görüşülmesi istemiyle genel kurula sevk etti. Normal koşullarda haftalar alacak bu işlemler şimdi saatlere hatta dakikalara sığdırılıyordu.
Bu arada Mustafa Kemal Paşa Fransız yazarı Maurice Pernot’ yi kabul etti ve tarihi bir dönemecin eşiğinde meclis başkanı sıfatıyla son demecini verdi. Bu demeçte hem Cumhuriyet müjdesi hem Avrupa’ya mesajlar vardı.
“Osmanlı İmparatorluğu batıya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak kendine Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün düşüşe başlamıştır. Bu bir hataydı, bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız doğurduysa da düşüncelerimiz batıya dönük kalmıştır. Ulusal egemenliği ilan ettik, kelimeler üzerinde oynamayalım. Bugünkü Türk hükümeti az çok Cumhuriyettir.” – Mustafa Kemal Paşa
Genel kurulda söz alan milletvekilleri artık itiraz etmediler işin ilginç yanı mebusların bir kısmı bir İslam Cumhuriyeti kurulduğunu sanıyordu.
“Tutsak yaratmayan Allah azgın istekleri ve benlikleri bastırmak için bir elinde asa olduğu halde dünyada devrim yapacak bir büyük peygamber gönderme ihtiyacını duydu ve gönderdi. O kılıcı ile zalim hükümdarları bastırdığı gibi asasıyla kanlı tahtaları kanlı saltanatları yerin dibine geçirdi. Atsız’a onur tutsağı özgürlük zayıfa hak yoksula mutluluk verecek bir hükümet kurdurmak için Türk milletini seçti 14 yüzyıl önce Muhammed’in Mekke de kurduğu hükümeti bugün Türk milleti Ankara’da kurulmuştur.” Mehmet Emin Bey- Şarkikarahisar Mebusu
Saat 20:30, artık vakti gelmişti. Görüşmeler kesildi oylamaya geçildi. 287 üyeli mecliste sadece 158 üye vardı. Ankara’da olan muhalif milletvekilleri red vermektense gelmemeyi tercih etmişlerdi. O yüzden rejimi değiştirmek için gerekli çoğunluk tehlikedeydi. Bu durum anlaşılınca o güne kadar meclise hiç gelmemiş dokuz mebus apar topar Ankara’ya çağırılıp yemin ettirilmiş böylece gereken çoğunluk zar zor sağlanmıştı. Başkan kabul edenleri sordu bütün eller birden kalktı.
“Oylamada yanımda bulunan Abdülhamit Sultan’ın valilerinden Osmanlı’nın dahiliye vekili Hazım Beyi hatırlıyorum. Kabul edenler diye sorunca, iki elini kaldırıyor ve yarım sesle Allah sonumuzu hayır eylesin diyordu. Beyefendi ne için Allah sonumuzu hayırlı eylesin diye sorduğum her açıdan her açıdan şeklinde ifade etti. Oy sanki yüreğinin içinden tırnakla sökülüyordu.” Falih Bey- Bolu Mebusu
Anayasa değişikliği saat 20:30 da 158 üyenin 158 oyuyla kabul edildi. Bütün milletvekilleri heyecanlı ayağa fırlayıp dualar arasında üç kez “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırdılar. Türkiye artık bir Cumhuriyetti.
Meclis Cumhuriyeti ilan etmişti şimdi yapacak tek bir iş kalmıştı Cumhuriyeti yönetecek kişiyi yani Cumhurbaşkanını seçmek. Bu da aynı akşama sığdı. Cumhuriyet ilan edildikten 15 dakika sonra saat 20.45 de Ertuğrul Milletvekili Dr. Fikret Bey bir önerge vererek Cumhurbaşkanı seçiminin hemen yapılmasını istedi. Bu teklif kabul edildi ve gizli oylama ile Cumhurbaşkanı seçimine geçildi. Aday yoktu, aslında mebuslar istedikleri isme oy vermekte serbestlerdi. Oturumda 158 milletvekili vardı, oylar sayıldı ve sonucu ikinci reis vekili İsmet Bey açıkladı. “158 azanın 158’i ittifakla Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini Cumhuriyet riyasetine intihap etmişlerdir.”
İşte olmuştu Gazi 15 dakika önce ilan edilen cumhuriyetin başına geçiyordu, beş gün içinde bütün dengeleri yeniden kurumuş meclisteki muhalefeti bertaraf edip Cumhurbaşkanı ve Başkomutan olarak yeni kurduğu rejimin başına oturmuştu. Meclis duvarlarını çınlatan alkışlar arasında kürsüye yürüdü ve şu konuşmayı yaptı:
“Muhterem arkadaşlar bugüne kadar doğrudan doğruya meclisimizin başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız vazifeyi, Reisi Cumhur ünvanlıyla bu aciz arkadaşınıza tevcih buyurdunuz. Acizleri mazhar olduğu bu emniyet ve itimadım layık olabilmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacımı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç yüce heyetinizin şahsım hakkındaki teveccüh ve itimadının yardımının devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın inayetiyle şahsıma tevcih buyurduğunuz ve buyuracağınız vazifeleri lâyıkıyla yapmaya muvaffak olabileceğimi ümit ederim. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” Mustafa Kemal Paşa
Bu konuşmanın ardından Afyon mebusu Kâmil Efendi kürsüde bir dua okudu ve ikinci Büyük Millet Meclisi’nin tarihi birleşimi böylece sona erdi. Saat 21:00’ı geçmişti Mustafa Kemal Paşa genel kurul salonundan çıkıp meclis siyaset odasına gitti orada milletvekili arkadaşlarının kutlamalarını kabul etti.
Sonra bir süre Fethi Bey ve İsmet Paşa ile görüştü. Devrimin üç ismi yeni rejimdeki rollerini konuştular. O an başbakanlıkta Fethi Bey dönemi bitmiş, İsmet Paşa devri başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa sabah 10:00’da Meclis Başkanı olarak geldiği binadan 12 saat sonra Cumhurbaşkanı olarak ayrılıyordu. İkinci adam ise sabah hariciye vekili iken bundan böyle yeni Cumhuriyetin ilk başbakanı olacak, devrimlere Gazi Mustafa Kemal Paşa ile birlikte imza atacaktır.
Çıkışta meclisin karşısındaki millet bahçesinde kalabalığın toplandığını gördüler. Olağanüstü bir şeyler yaşandığını öğrenenler akın akın meclise koşuyordu kapıda Kemal Paşa’yı görünce tezahürat yaptılar. Yirmi kişilik bir müfreze yeni Cumhurbaşkanını silah atarak selamladı.
Mustafa Kemal Paşa İsmet Paşa’yı kendi otomobiline aldı. Fethi Bey onları izleyen ayrı bir otomobile bindi, Çankaya köşküne doğru yola çıktılar. Fransız devriminden bu yana 134 yıldır gerçekleşmesi beklenen hayal 12 saatte gerçek olmuş Türklerin tarihinde bir milat dönülmüştü. Onlar zafer sofrasına oturduklarında Ankara top sesleriyle inliyordu.
İstanbul’da top atışları gece 3:00’de başladı. Uyanan İstanbullular bunun müttefik savaş gemilerinin hücumu sanarak panik halinde sokağa fırladılar. İşin aslı ancak sabah Vali Haydar Bey ile ayetten yaptığı konuşmadan ve gazetelerden anlaşıldı. Yurt çapında daireler ve okullar tatil edildi halk sokaklara döküldü ev ve dükkanlara bayrak asıldığı fener alayları düzenlendi.
Cumhuriyet’ten herkes ayrı bir şey anlıyordu ama yine herkes bunun iyi bir şey olacağını umuyordu. İstanbul ve Ankara basını Cumhuriyeti farklı başlıklarla duyurdu. Ankara basınında coşku İstanbul basınında ise kuşku vardı.
Velid Ebuzziya muhalif Tevhid-i Efkâr da ki başyazısında, şimdiye kadar herkesten gizli tutulmuş olan Cumhuriyeti bu kadar süratle kabul etmekte ne isabet ne dirayet vardır diyordu. Ebuzizya ertesi gün de bu önemli kararda üçte ikilik çoğunluk aranması gerektiğini yazıyor devletin adını taktınız işleri de düzeltebilecek misiniz diye soruyordu. Tanin’de Hüseyin Cahit ise kabine kurup düşürme hakkı padişaha bile verilmemişken şimdi reis-i cumhura veriliyor diye yakınıyordu.
Halife Abdülmecid Efendi 31 Ekim’de Mustafa Kemal Paşa’ya kısa ve soğuk bir kutlama mesajı gönderdi.
“Bu kerre tecerrüt eden şekli hükümetin mülk ve millet hakkında hayırlı olmasını cenabı haktan niyaz ve temenni ederim” dedi.
Telgrafın altında halifenin dedesinin hükümdarlığını hatırlatan Abdülmecid Bin Abdülaziz Han imzası vardı.
Mustafa Kemal Paşa telgrafı yanıtlarken bu sıfatı kullanmadı. Halife-i Müslimin Abdülmecid Hazretlerine geçtiği teşekkür telgrafı da aynı kısalıkta ve soğukluktaydı.
“Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki hayırhane temenniyatı hilafet penahilerine takdimi teşekkürat ederim.”
Bu mesajın altında ise Türkiye Cumhuriyeti Reisi Cumhuru Mustafa Kemal imzası vardı.
Muhalifler Millî Mücadele boyunca birlikte oldukları Mustafa Kemal Paşa ile cumhuriyetin ilanında ayrıydılar. Ali Fuat Paşa o gece atılan toplara mana veremeyip haberi ertesi gün gazetelerden alanlardandı.
Kazım Paşa hem mebus hem ordu komutanı olmasına rağmen cumhuriyeti Trabzon’da bir müfreze komutanından öğrendi. Hatıraların da şöyle yazacaktı, Mustafa Kemal Paşa’nın yeni topladığı muhitle tam diktatörlüğe gittiği haberleri geliyordu. Milli Hakimiyet yerine şahsi hükümranlık kurulmuştur. İstiklalimizi kurtaranlar hürriyetimizi boğacak mıydı?
Asıl tepki muhalefetin lideri Rauf Bey’den geldi böylesine önemli bir oturum için meclise çağrılmamasına içerlemişti. Verdiği demeçte cumhuriyetin sorumlu olmayan zevat tarafından tertip edilen bir emrivaki halinde gerçekleştiğini söyledi. Bu sözlerle muhalefet bayrağını açmış oluyordu. O bayrak altında bir yıl sonra Cumhuriyet’in ilk muhalefet partisinin kuracak ve Türkiye’de milattan sonra miras kavgası başlayacaktı.
Peki Mustafa Kemal Paşa neden 29 Ekim’de Cumhuriyeti ilan etti?
Mustafa Kemal’in Cumhuriyetin ilanı için 29 Ekim’i seçmesinin de bir nedeni var! Zihnini hep meşgul eden bu soruyu Fahrettin Altay Cumhuriyet’in ilanından 2 yıl sonra Ekim 1925’te Atatürk’e soruyor. İşte Atatürk’ün cevabı:
Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükûmet teslimiyeti kabul etmişti. Hükûmet sarayın, saray da İtilaf Devletleri’nin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat, ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, fakat benim inandığım ideale benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki, 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük inkılap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır, çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün dünya bunu görmüştür. Daha da görecekleri vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.
Atatürk bir an durdu, Fahrettin Paşa’ya baktı ve sonra elini masanın üzerine vurarak: Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…
Fahrettin Altay’ın “Ama bundan hiç bahsetmediniz” demesi üzerine, Atatürk “Övünmek olur, övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordunun hakkıdır” der.
Fahrettin Altay’ın Atatürk’ün bu olaya bakışıyla ilgili düşüncesi şudur: “…Cumhuriyetin ilanı üç gün önce, iki gün sonra da olabilirdi. Bazı akımlar vardı, onlara karşı harekete geçmişti. Ama dikkatimden kaçmayan husus, müzakerelerin bir an evvel bitmesini istemesiydi. Adana’dan İstanbul’a verdiği şifrede yanında bulunduğum için, mütareke koşullarına olan şiddetli itirazını ve o günkü azabını çok iyi biliyordum. Diyelim ki, bu bir milletin öcüdür sözünden bir netice çıkarabiliyorum, belki iki neticeyi birden elde etmek istemişti.” (Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi)
Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun…
Kaynaklar:
- Can Dündar, MİLAT Belgeseli (29 Ekim 1923 gününün saat saat hikayesi) -2003
- Cumhuriyet’e Doğru: Son 99 Saat – Gain.tv
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.