Türkiye 14 Mayıs’ta iki seçim yapacak cumhurbaşkanına ve meclisteki vekil dağılımına karar verecek. Cumhurbaşkanlığı seçimi kolay dört aday var. Yüzde elliden bir fazla oy alan kazanıyor. İlk turda hiçbir aday bu oranı yakalayamazsak ikinci tura kalıyor. Meclis seçimlerinde ise işler biraz karışıyor. İttifaklar ittifak içinde ittifaklar, ortak listeler gibi formüller devreye giriyor. Dahası bu seçim 2018’den farklı bir sistemle yapılacak. 2018’de seçmen oyunu, ittifak veya partiye veriyor sonra bu oylar partilere milletvekili olarak dağıtılıyordu.
2018’de bir seçim bölgesinde oy kullandığımızda 2 turlu milletvekili dağıtımı oluyordu, ilk başta ittifakların toplam aldığı oy üzerinden. Bir milletvekili ittifaka veriliyordu. Diyelim bir seçim bölgesinde A ittifakı 10 tane vekil almış olsun. Daha sonra ikinci turda ise o 10 milletvekili A ittifakını oluşturan partiler arasında dağılıyordu.
Bunun şöyle bir avantajı vardı, mesela bir parti seçim bölgesinde vekil çıkaracak kadar oy alamasa da parçası olduğu ittifakına toplamda vekil kazandırabiliyordu.
Ancak yeni sistemde her koyun kendi bacağından asılıyor. Daha net söyleyelim, herhangi bir partinin bir seçim bölgesinde aldığı oy milletvekili çıkarmaya yetmezse bu oylar boşa gidecek, içinde olduğu ittifakın hanesine de yazılmayacak.
14 Mayıs’ta değişen seçim kanunu neticesinde bir seçim bölgesinde oylar veriliyor. Fakat ittifakların toplam oylarına göre dağılmıyor. Partilerin aldıkları oy nispetinde D’Hont sistemi kullanılarak dağıtılacak.
2018 seçimi daha net, daha az kafa karıştırıcıydı, herkes gidip istediği partiye oy veriyordu. Sonra bunu partiler aralarında ittifak içindeler ise ona göre matematiği yapılıyordu. 2018’de de D’Hont sistemi kullanılmıştı. Şimdi de D’Hont sistemi kullanılacak. En büyük fark şu. Bu seçimdeki sistem ittifak içindeki partileri daha da fazla yakınlaşmaya daha büyük bir birleşmeye zorluyor. Yani seçime tek başına katılmayı çok fazla teşvik etmiyor. Hâlâ büyük parti avantajı korunuyor.
Evet, bu da bizi D’Hondt sistemi nedir sorusuna getiriyor. Zira bu sistemin mucidi Belçikalı matematikçi ve hukukçu Victor D’Hondt bu aralar ülkemizde çok popüler. Bu metodun arkasında karışık görünen bir matematik var.
D’Hondt Sistemi/Metodu (“tont” veya “dont” diye okunur), D’Hondt yöntemi, Belçikalı hukukçu ve matematikçi Victor D’Hondt tarafından 1878’de tasarlanmış nispi temsil hesaplama yöntemidir. Türkiye’de 1961’den bu yana –1965 Millet Meclisi genel seçimi ile 1966 Millet Meclisi ara seçimi dışında– bütün milletvekili genel ve ara seçimlerinde D’Hondt sistemi uygulanmıştır; günümüzde de yürürlükte olan sistem budur.
D’Hondt, birden fazla parti veya adayın olduğu seçimlerde kullanılabilecek bir yöntem geliştirmek için çalışmalar yaptı. Geliştirdiği sistem, oy sayılarına dayalı olarak sandalye dağılımını belirler ve farklı parti veya adayların oy sayılarına adil bir şekilde göre sandalye dağılımını sağlar.
D’Hondt sistemi, dünya genelinde birçok ülkede kullanılmaktadır ve günümüzde de hala yaygın bir şekilde tercih edilen bir seçim yöntemidir.
Sistemi basitleştirerek anlatmak gerekirse, diyelim ki bir seçim bölgesinde dört parti yarışıyor. Kazanılacak milletvekili sayısı 8 olsun.
A partisi 100.000, B partisi 80.000, C partisi 30.000 ve D partisi de 20.000 oy almış olsun, 8 milletvekilini sırayla dağıtacağız.
1. Vekili en fazla oyu alan A partisine veriyoruz. A partisinin toplam oyunu şimdiye kadar aldığı vekil sayısı artı bire bölüyoruz. Her vekil kazanan partinin oyu bu formülle eksilmiş oluyor. Diğer partilerin oyları henüz vekil kazanamadıkları için aynen kalıyor.
Şimdi 2. Vekili kim alacak? Oy dağılımına bakıyoruz: A partisi 1V + 50.000 oy, B partisi 80.000, C partisi 30.000 ve D partisi 20.000. Tabloda en fazla oy B partisinin ve ikinci vekili ona veriyoruz ve B partisinin toplam oyu da aynı formülle aldığı vekil sayısı artı bire bölünüyor.
3. Vekile geçtik. Oy dağılımına bakıyoruz: A partisi 1 V- 50.000 oy, B partisi 1 V- 40.000, C partisi 30.000 ve D partisi 20.000. Tabloda en fazla oy 50.000 ile A partisinde, dolayısıyla üçüncü vekili A partisine veriyoruz. Bu parti şu ana kadar 2 vekil kazandı. Partinin toplam oyunu şu ana kadar kazandığı vekil sayısı olan ikiye bir ekleyerek bölüyoruz.
4. Vekil için oy dağılımı şu şekilde: A partisi 2V- 33.333, B partisi 1V + 40.000, C partisi 30.000 ve D partisi 20.000. En fazla oy B partisinde olması sebebi ile dördüncü vekili B partisine veriyoruz ve B partisinin oylarını şu ana kadar aldığı iki vekile bir ekleyerek bölüyoruz.
8 vekil dağıtılıncaya kadar algoritma çalıştırılıyor. D’Hont sistemine göre A Partisi: 4V, B Partisi: 3V, C Partisi: 1V kazandı. D partisi vekil kazanamadı.
Şu an yürürlükte olan D’Hont sistemi 2018’deki ittifaklı D’Hont sistemine göre küçük partiler için biraz daha dezavantajlı. Çünkü kendi parti kimlikleriyle ile bir ittifak içinde yer almaları çok zorlaşmış oluyor. O yüzden küçük partiler için en rasyonel olan büyük partilerin listelerinden aday göstermek oluyor. Eğer vekil çıkarmak temel hedefleri ise.
Gelelim ittifak meselesine. Oy pusulasında tıpkı 2018 olduğu gibi partileri eğer ittifak içinde iseler o ittifak grubunun içinde ittifak da değillerse ayrı ayrı göreceğiz. Seçmen pusulasında partisinin ismini bulup ona oy vereceğiz.
Sonuçta eğer bir parti barajı geçen bir ittifakın içindeyse doğal olarak baraj sorunu yaşamayacak ama aldığı oylar milletvekili çıkarmaya yetmezse boşa gidecek!
Yeni seçim sisteminde ittifakların ittifak içindeki küçük partilere barajı atlatmanın haricinde pek fazla fonksiyonu kalmadı. Yani ittifakların hâlâ daha partilere barajı geçirtmek gibi bir fonksiyonu var ama milletvekili dağıtımında bir fonksiyonu kalmadı.
Hala karışık geliyorsa bir il üzerinden anlatmayı deneyelim. Sivas’ı alalım. Her ne kadar yerel seçimlerle genel seçimlerde seçmen davranışları farklı olsa da son belediye Başkanlığı seçimlerinin sonuçlarını kullanacağız.
Sivas’ın çıkardığı 5 vekili D’Hont sistemine göre dağıtalım. Birlik Partisi 2 milletvekili çıkarıyor. Şimdi bu partinin kazandığı bu 2 milletvekilinin elinde tutabilmesi için üç seçeneği var. Geçecek bir ittifakın içinde kendi logosuyla yer almak bu adayları barajı geçecek bir partinin listesinde seçime sokmak veya bağımsız adaylarla girmek durum böyle olunca partiler yeni sistemde milletvekili çıkarabilmek için farklı formüller üzerinde çalışıyorlar.
Bazı bölgelerde ittifak içinde ittifaklar ortak seçim listesinden aday gösterme gibi formüller tartışılıyor. Yani sadece ittifak içinde girme edebilirler. Barajı geçmesi muhtemel partilerin listesinden de milletvekili adayı gösterebilirler.
Mesela Türkiye İşçi Partisi’ni ele alalım seçime girebilmek için en az 41 ilde milletvekili aday listesi çıkartmak zorunda. Eğer bunu yapmazsa seçime giremiyor. O zaman ne yapabilir? Der ki ben her yerde örneğin yeşil sol listelerinden seçime gireceğim diyebilir. Şunu da yapabilir, ben 41 ilde kendi listemi çıkartacağım, fakat geri kalan yerlerde Yeşil Sol’un listelerinden seçime gireceğim de diyebilir. Bu bir optimizasyon problemi. Nerede güçlüler, nerede daha zayıflar? Ona göre ittifak içerisinde bulunan partilerin bir araya gelip stratejilerini oluşturmaları lazım.
Türkiye’de 87 seçim bölgesi bulunuyor. İttifaklar şimdi şuna karar vermek zorunda. Hangi bölgede ortak? Listeyle hangi bölgede ayrı ayrı seçime girecekler?
Cumhur İttifakı’ndan örnek verelim, şimdi seçim bölgelerinde illa bütün millet ittifakı, cumhur ittifakı bileşenlerinin AK Parti listesinden seçime girmesi doğru formül olmayabilir. En fazla milletvekili sayısını çıkartmaları için ya örneğin Osmaniye’de Milliyetçi Hareket Partisi %30. Bir oy alıyor. Biliyoruz Devlet Bahçeli’nin memleketi, dolayısıyla orada MHP listeleri altında ortaklaşma, Cumhur ittifakı için daha anlamlı bir strateji olabilir.
Ortak liste kavramına biraz daha açıklık getirelim isterseniz diyelim ki bir ilde ittifak içindeki partilerden a partisi diğer partilerden daha güçlü olsun. İttifakın diğer partileri adaylarını a partisinin logosu altında aday gösterebilirler.
Deva partisinden yola çıkarak bir örnek verelim, deva partisi 41 ilde kendi listesiyle girmeye karar verdi. Diyelim o 41 seçim bölgesinde oy pusulasını açtığınızda Deva partisi de olacak. Ama diyelim geri kalan illerde Deva Partisi Cumhuriyet Halk partisi’nin veyahut İyi parti’nin veyahut Saadetin veyahut Demokrat parti’nin veyahut Gelecek partinin listesinden girmeye karar verdiğini varsayalım. O seçim bölgelerindeki o sırasında Deva partisi’nin amblemi olmayacak deva partisinin milletvekili adaylarının ismi hangi partinin listesinden aday gösteriliyor? Zorlarsa o partinin listesinde olacak. Dolayısıyla Manisa’da oy kullanan bir seçmenin gördüğü oy pusulası örneğin Sivas’ta oy kullanan bir seçmenin gördüğü oy pusulası birbirinden farklı olacak.
Partilerin en fazla vekili çıkarabilmek için olabildiğince az seçim listesiyle sandığa gitmeleri gerekebilir. Bunlar partileri sorunu.
Peki bu sistem oy verenler için ne gibi handikapları sahip?
Genel olarak baktığımızda bu sistem daha çok seçmen için kafa karıştırıcı çünkü seçmen günün sonunda oy verdiği partinin tarafın temsiliyetini arıyor ve burada temsiliyetler çok karışmış hale geliyor. Yani az önce verdiğimiz örnekten yola çıkalım. Malatya’da yaşayan bir seçmensiniz. Deva partisini destekliyorsunuz, gidip oyunuzu İyi Parti’ye ya da CHP’ye vermeniz gerekebilir. Türk seçmeninde parti aidiyeti çok kıymetlidir, çok kuvvetlidir. Dolayısıyla başka bir partinin amblemine altına o evet mührünü basmak gerçekten zor bir davranıştır.
Dolayısıyla burada hesap bakımından partiler için zor ama temsil perspektifinden baktığınızda seçmen açısından doğru.
Daha da küçük partilerin temsil edildiği sistemler var ama işte o nispi sistem. Bunu da dezavantajları var. O zamanda parlamento çok parçalı olmuş oluyor. İstikrarsızlık söz konusu olabiliyor. Diğer tarafa gittiğiniz istikrar sorunu azalıyor ama bu çok otoriterleşme ve tek seslilik artmaya başlıyor. Bu aşamada denge önemli.
Bu sistemi anlamak hem seçimde oy kullanacak seçmenler hem de partiler açısından son derece önemli. Özellikle ülke barajını geçmekte zorlanacak, geçseler dahi ilgili illerde millet vekili çıkartacak oranı yakalayamayan partilere verilen oylar boşa gidecek. Bunun çok iyi farkında olmalıyız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken yapacağımız seçimler yine Cumhuriyetimizin, ülkemizin, çocuklarımızın geleceğini belirleyecek…
Kaynak:
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.