Meksika’dan Dersler-2

meksikadan dersler

Meksika’dan Dersler-1 yazımızda Louis E. Walker tarafından kaleme alınan “Waking from the Dream: Mexico’s Middle Classes after 1968” kitabından bir özet ve 6. bölümü sizlerle paylaşmıştık. Bu yazımızda kaynak Amerikalı yazar Rebecca Solnit’in Cehennemde İnşa Edilen Cennet: Felakette Ortaya Çıkan Olağanüstü Topluluklar adlı kitabı.

Amerikalı yazar Rebecca Solnit, depremde ortaya çıkan yardımlaşma ve örgütlenme potansiyelini “felaket ütopyası” (disaster utopia) olarak tanımlıyor. Solnit, 2009 tarihli Cehennemde İnşa Edilen Cennet: Felakette Ortaya Çıkan Olağanüstü Topluluklar adlı çalışmasında, depremin Meksikalıları nasıl dönüştürdüğünü şöyle anlatıyor:

“1985 Mexico City Depremi boyunca Meksikalılar birbirlerini keşfettiler, kendi güçlerinin farkına vardılar, her şeye gücü yeter ve her yere nüfuz eder gibi görünen bir hükümete ihtiyaç duymadıklarını anladılar. Ve keşfettikleri şeyin kaybolmasına izin vermediler. İşte bu, ulusu yeniden şekillendirdi.”

Mexico City Depremi

İktidardaki politikacıların 1985’teki yıkıcı depreme verdikleri zayıf tepki, yolsuzluğa meydan okumak ve düşük maliyetli konutlar sağlamak için tabandan gelen bir hareketi ateşledi. Yine de modern Mexico City yoksulluk ve eşitsizliğe karşı genellikle kayıtsız görünüyor

1985’te Mexico City’de meydana gelen depremin yıkımı çok hızlı oldu. Sadece bir dakika içinde – 19 Eylül’ün erken saatlerinde, şehir hala uykudayken- 100.000 ev yıkıldı, 5.000 kişi öldü ve yaklaşık beş milyon kişi elektriksiz ve içme suyundan mahrum kaldı. Televisa’nın o sabahki yayınında haber spikeri Lourdes Guerrero, etrafındaki oda hareket etmeye başladığında gülümsemesini korudu. “Hala biraz sallanıyor,” dedi kameraya. “Ama sakin kalmalıyız. Konuşmaya devam edebilmek için bir saniye bekleyeceğiz.” Yayın parazitli bir şekilde kesildi.

Sadece birkaç blok ötede, tarihi şehir merkezi ya da El Centro paramparça olmuştu. Katedraller, hastaneler, müzeler ve Meksika tarihinin diğer anıtları yerle bir olmuştu. Bir zamanlar şehir merkezinin neoklasik merkezi olan Hotel Regis, moloz ve kül yığınına dönmüştü.

Üç büyük tektonik plaka arasında yer alan Meksika, sismolojik bir kâbustur. Mexico City, batan bir göl yatağı üzerine inşa edildiği için en savunmasız şehirdir. 8.1 büyüklüğündeki 1985 depremi Meksika’yı kırılma noktasının çok ötesine itti.

Ancak otuz yıl sonra El Centro bu yıkımdan neredeyse hiç iz taşımıyor. Meksikalı milyarder Carlos Slim’in kalkınma projelerine akıttığı milyonlarca dolar sayesinde 1985’in enkazının yerini yeni kaldırımlar, kamusal mobilyalar, yeni boyanmış apartmanlar ve açık hava Wi-Fi sistemi aldı. Belediye yetkilileri bina yönetmeliklerinin uygulandığını ve belediye başkanının ofisinin gelecekteki acil durumlar için altı maddelik bir plan geliştirdiğini belirtiyor. Depremden bu yana geçen 30 yıl içinde kent yönetimi Mexico City’nin zengin merkezini önemli bir turizm merkezi haline getirmeyi başardı.

Ancak turistlerin ulaşamayacağı çeper bölgelerde gayrı resmi yerleşimler çoğalmaya devam ediyor. Buralarda kanunlar ve yönetmelikler önemsizdir. Sakinler bulabildikleri ve karşılayabildikleri malzemelerle inşaat yapmakta, su ve elektrik gibi temel hizmetlere erişmek için mücadele etmeye devam etmektedir. Son 30 yılda yapılan tüm iyileştirmelere rağmen, şehrin yaklaşık %60’ı bu düzensiz, kayıt dışı ve savunmasız bölgelerden oluşuyor.

Bu yerleşimlerin son otuz yıldaki büyümesi, Mexico City’deki yoksulluk ve eşitsizliğin devam ettiğini ve sonuç olarak bir sonraki büyük depreme karşı kırılganlığını göstermektedir.

1985 depremi, hükümetin kent yoksullarının durumunu göz ardı ettiğini ortaya koymuştur – 30 yıl sonra bile bu durum devam etmektedir

meksikadan dersler
Mexico City’nin Zona Rosa bölgesinde çöken bir apartman bloğu. Fotoğraf: Jonathan Utz/AFP/Getty Images

Deprem

1985 yılında Mexico City dünyanın en büyük kentsel alanıydı. 16 milyondan fazla nüfusa sahip olan şehir, 1970’ler boyunca yıllık %4’ün üzerinde, şehrin çevresinde ise %40’a yakın bir büyüme oranıyla gülünç bir hızla büyüyordu. Meksika Mucizesi olarak bilinen ekonomik patlama, yoğun göçü teşvik etti ve çok az sayıda politikacı, gelen işgücü akışını katı bina kodları veya düzenlemelerle durdurmaya istekliydi. Sonuç olarak, şehir merkezindeki genişleyen apartmanlardan dış çeperlerdeki derme çatma yapılara kadar şehrin dört bir yanında enformel yerleşimler patladı.

Deprem Mexico City’deki yaşamın güvencesizliğini gözler önüne serdi. Kentin enformel yerleşimlerinin sakinleri zaten işe ulaşmak için her gün uzun mesafeler kat ediyorlardı. Ve evlerinde su bulmakta zorlanıyorlardı. Kırılgan rutinleri depremle birlikte çöktü. Toplu taşıma durdu, su boruları patladı ve çok azı kurallara uygun inşa edilmiş olan kamu sağlık tesisleri yıkıldı.

Takip eden günlerde, iktidar partisi PRI acil durum hizmetleri sağlamakta zorlandı. Birçok Meksikalı hala enkaz altında mahsur kalırken, Başkan Miguel de la Madrid bunun yerine halkla ilişkiler krizini yönetmeye odaklandı. İki gün boyunca kamuoyu önünde konuşmadı ve depremin haber yapılmasını önlemek için medya karartması emri verdi. Kamuoyu önünde konuştuğunda ise ölü sayısını küçümsedi ve PRI liderliğindeki acil durum çabaları lehine uluslararası yardımı reddetti. Bu çaba hayatta kalanların çok azına ulaştı ve neredeyse sadece sadık PRI destekçilerine hizmet dağıtmaya odaklandı.

Meksika siyasi kültürü bağlamında bu durum şaşırtıcı değildi. Ancak depremin yarattığı geniş çaplı yıkımda -uluslararası toplumun yakın ilgisiyle- aşırı derecede yolsuzluk yaptıkları ortaya çıktı. PRI’ya ve onun tek parti yönetimine karşı direniş 1960’lardan beri büyümekteydi. Deprem sonrası beceriksizlikleri, Meksika toplumunun daha geniş bir kesiminin harekete katılması için sadece bir fırsat sundu.

“O dönemde Mexico City’de aktivist olan Pedro Moctezuma, “1985 Eylül’ünde meydana gelen depremin dramatik deneyimi, inşaat sisteminin ve siyasi parti aygıtının kırılganlığını ve yozlaşmışlığını görmek için ışığı yaktı” diye yazıyor.

Bu siyasi boşlukta, yerel halk grupları damnificados olarak bilinen mağdurların kurtarılmasını organize etti ve onlar için evleri yeniden inşa etti. Unión Popular Nueva Tenochtitlán Sur’un kurucusu Leslie Serna, Mexico City’nin günlük gazetesi La Jornada’ya verdiği son röportajda “O günler özel günlerdi” dedi. “Şehir çok farklıydı. Nereye baksanız yardım götüren ve getiren insanlar vardı.” Bir ay sonra, bu yerel gruplardan 40’tan fazlası, şehrin mülksüzlerinin ihtiyaçlarını karşılaması için PRI’ye baskı yapmak üzere güçlü bir sosyal hareket olan Damnificados Birleşik Koordinatörü’nü (CUD) kurdu.

meksikadan dersler
1985 Mexico City depremine ait görüntüler, felaketin 30. yıldönümü münasebetiyle bu ay Reforma Caddesi boyunca sergileniyor. Fotoğraf: Yuri Cortez/AFP/Getty Images

1980’lerde damnificado hareketi üzerine araştırmalar yapan Boston Üniversitesi profesörü Susan Eckstein, “Depremden sonra anlatılacak yepyeni bir hikâye var” diyor. “Deprem, yoksul insanların hareketlerinin gerçekten tutunmaya başlayabileceği bir bağlam sağladı.”

Bir araya gelen damnificadolar iktidar partisinden büyük tavizler koparmak için bastırdılar ve kazandılar. Depremden bir ay sonra PRI, ev sahiplerinin depremi sakinleri tahliye etmek için bir fırsat olarak kullanmasını önlemek amacıyla El Centro’nun hasarlı bölgelerini kamulaştırdı. Bir yıl sonra, güçlü ve örgütlü bir CUD’un baskısı altında, hükümet yerinden edilen mağdurlara düşük gelirli, prefabrik konutlar sağlayarak büyük bir yeniden inşa çabası başlattı. Bu yeniden inşa çabaları, örgütlü mağdurların baskısı altında 45.000’den fazla yeni konut üreten daha geniş kapsamlı Halk Konutlarının Yenilenmesi Programının (RHP) bir parçasıydı.

Bu başarılar sadece yerel değildi. PRI’nın zayıflığını ve yolsuzluğunu ortaya çıkaran damnificado hareketi Meksika’nın demokratikleşmesinde ilk büyük adım oldu. İlerleyen yıllarda, deprem hareketinin tabandan gelen ittifakları, Demokratik Devrimci Parti (PRD) olarak bilinen yeni bir muhalefeti desteklemek için PRI’den ayrılan politikacılarla birleşecekti. Bir zamanlar siyasi sistemden dışlanmış olan yüzlerce aktivist, PRI’yı devirmek umuduyla partiye göç etti ve bu süreçte yoksul yanlısı gündemlerini de beraberlerinde getirdiler. PRI’dan ayrılan Cuauhtémoc Cárdenas’ın liderliğindeki bu “parti hareketi” 1988 seçimlerinde PRI’ya meydan okudu – son 70 yılın en büyük muhalefeti – ve PRI’nın siyasi kalesinden uzaklaşarak yerel düzeye daha fazla güç getiren bir reform sürecini başlattı.

O halde deprem hem trajedi hem de fırsattı. Gazeteci Felix Cortes Camarillo “O sabah ne oldu?” diye sordu. “İkinci kanal yayını bıraktı, Cumhurbaşkanı ve Mexico City hükümetinin başındaki kişinin kamu gücü ortaya çıkmadı ve Federal Bölge’deki Meksikalılar onlara ihtiyaçları olmadığını anladılar.”

Hükümetin yolsuzluklarını ortaya çıkaran reform hareketi, Meksika’nın demokratikleşmesinde ilk adım oldu

meksikadan dersler
Kurtarma görevlileri ve gönüllüler Mexico City’de çöken bir binanın enkazını eliyor. Fotoğraf: Omar Torres/AFP/Getty Images

O zamandan bu yana geçen on yıllar

Aradan geçen otuz yıl içinde yeniden inşa çalışmaları genişledi. Tarihi binaları depremden ağır darbe alan şehir merkezi tamamen yeniden düzenlendi. Şehir yönetimi 2002 yılında Carlos Slim’in kâr amacı gütmeyen vakfı Fundación del Centro Histórico de la Ciudad de Mexico ile bir kamu-özel sektör ortaklığı başlatarak kaynakları şehir merkezine yönlendirdi. Proje, özel yatırım dalgasıyla birlikte yeni bir telekomünikasyon altyapısı kurdu, eski mülkleri yeniledi ve yeni yaya alışveriş merkezleri inşa etti.

Bu arada hükümet de depreme hazırlık konusunda önemli adımlar attı. Depremleri meydana gelmeden önce tespit etmek için izleme sistemleri, olası bir depreme müdahaleyi koordine etmek için yeni kurumlar kurdular ve gelecekteki acil durumlar için çok önemli fonlar topladılar. Mart 2012’de 7.4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğinde, şehir altı maddelik acil durum planını başlatarak ve kamu binalarını tahliye ederek iyi bir şekilde hazırlandı. Herhangi bir can kaybı yaşanmadı.

Ancak bu iyileştirmeler büyük ölçüde şehrin merkezi bölgeleriyle sınırlı kalmıştır. 1985’teki depremin merkez üssü olan bu bölge, halk seferberliğinin ve dolayısıyla yeniden yapılanma finansmanının en aktif alanı haline geldi. Ancak zaman içinde, bölgedeki özel yatırımlar yoğunlaştıkça- şehir merkezini birçok Meksikalının “Slimlandia” dediği yere dönüştürdükçe- daha önce şehir merkezinde yaşayan yoksulların çoğu başka yerlere göç etmeye başladı.

2001 yılında hükümet, kentin merkez bölgelerinde büyümeyi teşvik etmeyi ve genişleyen çevresinden uzaklaştırmayı amaçlayan bir politika olan “Bando Dos “u uygulamaya koydu. Ancak “Bando Dos” sadece şehir merkezi üzerindeki baskıyı artırdı ve emlak fiyatlarını %30-50 oranında yükseltti. Birçoğu nesillerdir El Centro’da yaşayan düşük gelirli sakinler ya yükselen kiralarla karşı karşıya kaldı ya da zor kazandıkları mülklerini satıp şehrin çeperindeki daha ucuz arazilerin peşine düşmek için mükemmel bir fırsat yakaladı.

meksikadan dersler
Mexico City’nin merkezi büyük masraflarla yeniden inşa edilirken, kentin çeperlerinde kötü inşa edilmiş gayrı resmi yerleşimler hakimiyetini sürdürüyor. Fotoğraf: Richard Ellis/Alamy

Eckstien, “Hikayenin sonu, piyasanın kontrolü ele almasıdır” diyor. “Şehir içi bölgesi nihayetinde bir birim olarak dağılıyor. Arazinin değeri o kadar önemli hale geliyor ki insanlar araziden vazgeçiyor. Pek çok insan damnificado hareketi sırasında edindikleri konutlar üzerindeki haklarından vazgeçti ve depreme müdahale sırasında oluşan topluluk ve dayanışmanın altını oydu.”

Çevre bölgelerde koşullar tehlikeli olmaya devam ediyor. Ucuz araziler üzerinde, deprem güvenliğine çok az dikkat edilerek inşa edilmiş cüruf bloklardan oluşan gayri resmi yerleşimler oluşmaya devam ediyor. Yakın tarihli bir BM raporuna göre, bina yönetmelikleri bu inşaat yöntemlerini nadiren etkiliyor. Meksikalıların konut stoklarında değişiklik yapma konusunda uzun bir geçmişleri var – genişleyen bir aile birimini barındırmak için yeni katlar veya yeni odalar eklemek – bu da onları deprem hasarına karşı daha savunmasız hale getiriyor. “Düzenli ve düzensiz eyaletler arasındaki bu gidip gelme,” diyor rapor, “kırılganlığı azaltan düzenlemelerin geniş konut sınıflarına ulaşamayacağı ve sürekli uygulama olmadan uzun vadede etkili olamayacağı gerçeğini yansıtıyor.”

Ancak bu yerleşimler sistematik olarak bu uygulamadan mahrum bırakılmaktadır. Mexico City hükümeti enformel yerleşimlerle ilgili olarak “sıfır tolerans” politikasını sürdürmektedir – ne devlet altyapısı ne de devlet hizmetleri buralara akmamaktadır. Bu yaklaşımın amacı göçmenleri kentin çeperlerine yerleşmekten caydırmaktı. Bunun yerine, Mexico City nüfusunun büyük bir bölümünü – 900 yerleşim yerinde yaşayan yaklaşık 3 milyon kişiyi – önemli kaynaklardan mahrum bıraktı ve yol boyunca yeni yerleşim yerlerinin inşasını engellemek için çok az şey yaptı. Şehir yönetiminin “sıfır tolerans” politikası kapsamında, depreme karşı en savunmasız olan nüfus, depreme hazırlık projesinin dışında bırakıldı.

O halde bu kırılganlıkların temel nedenleri yalnızca fiziksel değil, sosyal ve politiktir. Şehir planlamacıları yasaları iyileştirmeye ve uygulamayı genişletmeye çalışırken, en başta kayıt dışı yerleşimleri yaratan yoksulluk ve yerinden edilme sorunlarını ele almak için çok az şey yapmışlardır. Bir hükümet yetkilisi olan Mario Garza, BM raporunda “Sosyal kırılganlıkla ilgili olarak, genel olarak nüfustaki yüksek yoksulluk endeksi nedeniyle daha kırılgan durumdayız” diyor. “Yüksek nüfus yoğunluğu ve metropol bölgesinde çoğalan yüksek riskli yerleşim yerlerinin çokluğu nedeniyle daha savunmasız durumdayız.”

Damnificados’un ruhu

Mexico City’nin El Centro bölgesindeki Dayanışma Meydanı sade bir anıt. Üç büyük bakır el, bir bayrak direğini kavramak için bir çimento bloktan yukarı uzanıyor. Birkaç metre ileride, bir zamanlar orada bulunan Regis Oteli’ni yıkan depremin anısına çimentoya “19 Eylül 1985” tarihi yazılmıştır. Yoldan geçenlere lanetlilerin cesaretini ve mücadeleleri sonucunda kaydedilen ilerlemeyi hatırlatmak amaçlanmıştır.

Yine de damnificado hareketinin ruhu neredeyse yok olmuş durumda. 1985’teki depremin ardından yüz binlerce Mexico City sakini yoksulların barınma koşullarını iyileştirmek için harekete geçti. Yozlaşmış siyasi makineye meydan okumak ve kendi topluluklarını inşa etmek için CUD, Movimiento Urbano Popular, Asamblea de Barrios gibi tabandan gelen ittifaklar kurdular. Bugün bu ittifaklar ya parçalanmış ya da tamamen dağılmış durumda. Hükümet El Centro’yu güzelleştirmeye odaklanırken, Mexico City’nin sivil toplumu birçok yönden kenti kuşatmaya devam eden yoksulluk, eşitsizlik ve kırılganlığa karşı kayıtsız kaldı.

“Anladığım kadarıyla hareket öldü,” diyor Eckstein. “Hareketleri canlı tutmak için yeni konulara ihtiyacınız var. Ve damnificadolar konutlarını aldılar, kalma haklarını elde ettiler. Toplumsal hareketlerini sürdürmek için gerekli koşullar ortadan kalktı.” Onlarınki pek çok açıdan Meksika’nın siyasi kültürüne özgü bir şeytan pazarlığıydı: kısa vadede hediyeler, uzun vadede statüko.

Depremler, yıkımlarında şehrin fiziksel temellerinden daha fazlasını ortaya çıkarır. Aynı zamanda sosyal ve siyasi temellerini de ortaya çıkarırlar. Mexico City örneğinde, 1985 depremi hükümetin kent yoksullarının durumunu göz ardı ettiğini ortaya çıkarmıştır. Otuz yıl sonra bile bu kötü durum devam etmektedir.

O halde 1985 Mexico City depreminden ders çıkarmak için yeniden inşa ya da düzenlemeden daha fazlası gerekecektir. Depremde meydana gelen hasarın büyük bir kısmı tehlikeli ve kayıt dışı yapılaşmadan kaynaklandıysa, hükümetin doğrudan kent sakinlerinin bu yapılaşma yöntemlerine başvurmasının nedenlerini (yerinden edilme, yoksulluk ve eşitsizlik) ele alması gerekir. Bunları ele almak için, şehir öncelikle sıfır tolerans yaklaşımından vazgeçmeli ve düşük gelirli topluluklarla proaktif bir şekilde çalışarak uzun vadede sakinler için güvenli altyapı, hizmet ve evler geliştirmelidir. Ve sakinlerini, onları merkezden uzaklaştıran ve ilk etapta savunmasız yerleşimlere yol açan yükselen emlak fiyatlarından korumalıdır.

Eckstein, cesur damnificados için “hareket neden daha uzun bir süre boyunca daha fazla sorun için daha geniş bir mücadeleye dönüşmedi?” diye soruyor. Deprem hareketinin mirası neden bu kadar çabuk soldu? “Bu o kadar kolay değil” diyor. “Ve bu konuların ne olacağı tamamen tartışmaya açık.”

Kaynaklar:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*